8 Mayıs 2010 Cumartesi

İLİŞKİDE PIRT ZAMANI

Bir ilişki başlangıcı, insanların kendini en çok gizlediği zamanlardır. İçeriyi göstermeyerek, dışarıyı bol bol süsleyerek gizledikleri. Henüz birbirini tanımayan sevgililer birbirlerini kırmaktan, düşüncesizce konuşmaktan ve tabi yanlış davranışlar sergilemekten imtina ederler. Sanki görünmez bir kurallar listesi vardır. Ve bu kurallar çiğnendiğinde her şey alt üst olacaktır.
Bir ilişkide en çok ve en baştan itibaren gizlenen şeydir pırt. Sanki hiç gelmiyormuş, metabolizma diye bir şey yokmuşcasına. Siz o yokmuş gibi davrandıkça, o bağırsaklarınızın çeperlerini döverek, seslerle hatırlatır varlığını. Karın kasılmalarıyla. Kısa süreli yalnız kalma zamanlarınızda bırakamayacak kadar yoğunsa ve kokusuna hiç de güvenmiyorsanız içinizde dans etmeye devam eder. Tuvalete gidişleriniz sıklaşır. Siz gidersiniz o kaçar. Siz döner ve koltuğa kıvrılırsınız sevgilinizin yanına, o geri gelir. Tuvalette kaçar, sevgilinin yanında yeniden ve yeniden çalar kapıyı. Yediğiniz yemekleri düşünüp içtiğiniz kolaya hayıflanırken, azıcık kaçıverir yer değiştirmenizin etkisiyle. Utançtan hiçbir şey görmez duymaz olursunuz. Bakarsınız sevgiliden de tepki yok. Aşkın gözü kör, burnu da tıkalı mıdır? Ya gerçekten duymamıştır kokuyu sevgili ya da sizi üzmemek için katlanır. Ya da belki aşkın yoğunluğundan koku onun burnuna da size geldiği kadar güzel geliyordur. Günlerce bunu düşünürsünüz.
Soğanı, sarımsağı bıraktığınız gibi, gazlı içecekleri ve ağır, aromalı, çemenli gıdaları almayı da bırakırsınız. Gittikçe zayıflatan aşk mıdır, pırt korkusu mu? Zaman geçer pırt riskiyle karşı karşıya. Herkes prtlı mıdır bu kadar? dersiniz. Yoksa benim bünyem mi yapıyor bunu. Öyle kendiliğinden. Genetik kodlara yönelirsiniz. Anneye, babaya, kardeşlere, dayıya, halaya. Onların pırt sıklık ve derecelerini hatırlamaya çalışırsınız. Sizi pırtlı yapan bu hayata lanet ederisiniz. Babaanneniz gelir aklınıza ve vecizeleri. Tıslama şeklinde ve sessiz olanın daha sinsi olduğunu anlatışı. Diğerinin kokusuz olmasına rağmen gürültüsünün ne kadar utanç verici olduğunu tekrarlayışı. Otobüste, misafirlikte, uykuda yersiz pırtlama hikayeleri. İkisini de tehlikeli bularak vazgeçersiniz. Her sabah sevgili işe gittiğinde yatakta, yeri doldurulamaz bir hazla uzun ve gürültülü pırtlara kilitlenirsiniz.
Günler ve aylar geçtikçe ilişki derinleşir samimiyet artar. Siz de tetikle beklemektesinizdir. Pırt zamanının yaklaştığını hissedersiniz. İlk ne zaman yapsam hayalleri kurarsınız. -Şakalaşırken ve gülme krizlerine girmişken bir anda pırtlasam ve boşluğu doldursam. Daha çok güleriz ve ben de zinciri kırmış olurum dersiniz. Ya da film izlerken televizyon karşısında, sessizce bırakıversem. Ve bir daha ve bir daha. Kokuyu alan sevgili en sonunda dönüp bakar göz göze geliriz nasılsa. Battaniyeyi afacan bir çocuk gibi havalandırırım. Komik olur güleriz birlikte diye iç geçirirsiniz Hayallerinizdeki pırt zamanı hep bir espri ve kahkahalarla biter. Pırt zamanının gelmesini dört gözle beklersiniz. İlişki değil belki ama siz hep sancılısınızdır.
Ve bir gün pırt zamanı gelir. Pırt bir ilişkinin kavşak noktası gibidir. Pırt zamanlaması ilişkiye özgü olduğu gibi sonuçları da ilişkiye özgüdür. Bu zamanlama, bir ilişkinin nereye evrileceğini belirler. Bu evrilme süreci ise ilişkinin kendi dinamiklerince belirlenir.
Her şeyi göze alarak kafanıdaki senaryoyu uygulamaya koyarsınız. Daha önce tuvalette bile sesiniz duyulmasın diye sürekli sifon çeken siz, bir gülme seli esnasında bırakıverirsiniz. Eğer sisin tasarladığınız gibi kısa, orta derecede sesli ve az kokulu olursa ilk aşamayı başarıyla geçersiniz. Ve diğer aşama sevgilinin tepkisi. Bazen güler sevgili tıpkı hayallerinizdeki gibi. Bazen de kaşlarını çatar. İşte bu noktadan sonra, ilişki dönüşmeye başlar. Şanslıysanız pırt zamanı sizin ilişkinizin samimiyet düzeyini en üst noktalara taşıyan bir patlama etkisi yaratmıştır. O zamandan sonra karşılıklı bir pırtlama ve buna gülme dönemi başlar.Yarış bile yaparsınız. Ama eğer şanssızsanız, sevgili bunu kabalık ve saygısızlık göstergesi kabul eder ve sizden soğur. Bunu hemen söylemese bile kendi protestosunu pırtını tuvalete saklayarak devam ettirir. Siz de eşek değilseniz durumun farkına varırsınız. Ve tabi valizlerinizi topmaya başlarsınız. Her ilişki ani pırtı, her sevgili aleniliği kaldırmaz. Şanslı olanlar pırta gülerken. Siz giden sevgiliye gücenirsiniz…

LOLİPOP TANRISI VE LEBLEBİ TOZU

Lolipop tanrıların en tatlısıdır. Ve leblebi tozu da düşmanların en haini. Herkesin kendi masalının kahramanları vardır. Kahramanları ve anti kahramanları. Benim masalımın kahramanı lolipop tanrısı anti kahramanıysa leblebi tozu. Lolipop tanrısı, doğduğu ilk yıllarda minimini, şeker mi şeker bir yavru tanrıydı. Mahalle bakkalının vitrininde kendine ayrılmış en güzel köşeden bakardı bana her ekmek almaya gidişimde. İlk, bebek tanrıyken baktım tadına. Fazla renksiz, çeşitsiz ama her şeye rağmen iddialıyken. Sonra büyüdü benimle birlikte büyüdü, çeşitlendi sanki daha bir tatlandı. Yuvarlak, kare, üçgen. Derken horozlu, inekli ve çubuğu düdüklü. Bu işlevsel tanrıyı almak için ekmek parası üstüne de ihitiyacım yoktu artık. Ben büyüdükçe harçlığım arttı. Sokak başında oturup yalanmaya başladığım, son kısmını ısırmak için dişlerimi gıcırdattığım zamanlarda gelirdi mahalle arkadaşlarım yanıma. Şeker dediğin ısırılarak yenmez. sonuna kadar yalanır. Birilerinin insanın tanrısıyla arasına girmesinden o zamanlardan hoşlanmam. Kaçıp saklanırdım evin en gizli dehlizlerine. Annem bulurdu bu sefer. Yemeye devam et o şekerleri. Dişlerin çürüyüp dökülünce anlarsın. Ne bilsin endorfin, seratonin tanrıları insanı mutlu etmek için vardır. Onlar kimseye zarar vermez. Bir gün yine bir bakkal bekleyişinde fark ettim vitrinde renkli lolipop tanrılarının yerini almış leblebi tozu külahlarını. Asıl onların durması gereken tozlu raflardaysa benim lolipoplarım boylu boyunca uzanıyorlardı. Gözlerimden birkaç damla yaş aktı. Ama belki dedim başka tanrılar da vardır. Bir deneyeyim şu tozları. Hızlıca yırtıp açtığım külahtan çıkan tozu bir çırpıda attım ağzıma. Lolipoptan aldığım hazzın yerini, yoğun toz almıştı bile. Yutulmayan, çiğnenmeyen, öksürten, gözümden akan yaşları şelaleye çeviren hatta öldürmeye niyetlenen bir toz. Lolipopların göz kırptığını gördüm o sırada. Tükür ve bir su iç dediklerini duydum. Benim ihanetim onları şaşırtmıştı. Ne de olsa ben insandım. Onlar tanrı. Tanrıların en önemli meziyetiydi affetmek. Geniz düşmanı leblebi tozlarına düşmanlığım böyle başladı. Ve lolipop tanrılarıyla birlikte onlara açtığım savaş. Tüm arkadaşlarım delice bir zevkle toplu toz yutma törenleri tertip ederken ben lolipoplarımı alıp zevkle izledim tatsız tuzsuz gülüşmelerini haykırışlarını. Bazen vurup kaçtım ellerine. Her köşede kendi tatlımla kutsadım karşılıklı anlayış ve sadakatımızı. Evde koltukların arkasında oturup, tozlu flüt götleri ve bir süredir kayıp, tırnakları saç dolu ince saç taraklarıyla konuşurken yaladım. Saat değişikliği uygulamalarını fark etmeyip okula erken gidişlerimde dersi beklerken yaladım. Komşular evlerinin ikinci ve üçüncü katlarını çıkarken. Uçaklardan ne olduğunu anlamadığım birtakım kağıtlar atılırken seçim zamanlarında. 29 ekimlerde. 23 nisanlarda. Yaladım yaladım… Bir gün İstiklal caddesinde yürürken gördüm yeniden lolipop tanrılarımı. Vitrinde en göz alıcı köşede, en göz kamaştırıcı renkler ve şekilleriyle bakıyorlardı bana. Bazılarına büyük futbol takımlarının renklerini giydirmişlerdi. Bazıları en sevdiğim çizgi film kahramanları. Girdim bir torba lolipop alıp çıktım dışarı. Birini açtım ve yaladım.Ve hatırlamaya çalıştım. Lolipop tanrılarına ilk ne zaman ihanet ettiğimi ve leblebi tozunun kaçlı yıllarda tedavülden kalktığını.

GÖT EĞRİSİ

Bir erkek göt eğrisiyle birlikte doğar. Eğrinin ileride nasıl şekilleneceğini, zaman içinde edineceği temel kişiler arası iletişim becerileri, gelişen duygusal ve zihinsel kapasitesi ve donanımları belirler. Hayatın her döneminde eğrisi ile birlikte dolaşan kimi erkek bu eğrinin farkında bile değildir. Bu körlüğün nedeni başarısızlıklarına, huysuzluklarına, şımarıklıklarına, hayırsızlıklarına katlanan ve her şeye rağmen uy benim kınalı kuzum, oy benim iyi kalpli evladım, ah benim saf tombiliğim, akıl küpüm diye onları pohpohlayan aileleri, özellikle anneleridir. Annelerin, erkek çocuklarını hayat karşısında savunma konusunda oldukça gelişmiş yetileri vardır. Bazıları belli bir yaşa kadar -ki bu yaş Türkiye’de 60’ lara kadar çıkabilir- küçük yavrularını hayatla karşılaştırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Çünkü onlar için yaşam denilen şey acımasız, baş edilmesi güç, korkunç bir canavardır. Kazara çocuğu hayatla göz göze gelecek olsa eliyle gözünü kapatır, sokakta küçük bir kız çocuğu kılığında gelerek arkadan itiverdiğinde oğluşunu eve kapatır. Hayatın kem gözlerinden sakınır kumrucuk yavrusunu. Pamuklarla sarmalar, kazara hayattan bir tokat yiyecek olursa acımasın diye. Böyle böyle zaman geçer erkek büyür. Eğrisiyle birlikte. Aslında anne eğrinin farkındadır. Çünkü yıllarca kocasının eğrisini izlemiştir sinsice. Altın günlerinde yediği dayağı ağlayarak her anlatışında hem hüzün hem de büyük bir hazla izler kocasının göt eğrisindeki yükselişi. Ama çocuğu görüp üzülmesin diye onunkini saklamıştır. Çaresizce de farkındadır ki çocuğu ilerde bir gün yalnız kalırsa hayatla çok kavga edecek. İlişkilerinde bocalayacak, ezberleri bozulacak, evdeki hesap çarşıya uymayacak. O zaman eğri belirecek. Başarısız, özgüvensiz, bencil olduğunu fark ettikçe ufaklık daha bir yumruk sallayacak hayata. Yumrukları boşa gitmesin diye ona buna vuracak, bir şeyleri tekmeleyecek, hiç olmadı kendine zarar verecek. Ve işte o zaman annenin katkısıyla sandığa kilitlendiği günkü gibi hiç yükselmeden kalabilmiş göt eğrisi belirecek sinsice karşısında. Hem de çizgideki önlenemez yükselişile Artık eğrinin bilincinde, içinde bir miktar duyarlılık nüveleri de kaldıysa düşürmeye çalışacak eğrisini. Kolları sıvayıp para kazanmakla başlayacak işe, hobiler edinecek, eve boydan boya kütüphaneler kurup her gün bir kitap devirecek. Gece yatmadan önce ne kadar düşürebilmişim diye eğrisine bakacak. Ama farkına varacak ki bunlarla düşmüyor eğri. Denenmemiş ham bilgi, düzeltilmemiş kusur, , harcanmamış para türlü maskeler yaramıyor işe. Hemen insanlar tanıyacak, arkadaşlar edinecek. Sevgililer bulacak. Ve ine çıka eğri istediği bir noktaya ulaşacak. Ancak görecek ki gereksiz yere dostlarına her sırtını dönüşünde, her bencil davranışında, paylaşımları bol keseden her harcayışında eğri yükselecek. O düşürecek, eğri yükselecek. Bir gün eğrideki oynamaların en çok sevgiliyle olan ilişkilerinden etkilendiğini fark edecek. Sınavın en zorunun sevgiliyle ilgili olduğunu. Tabi görebilecek kadar şanslıysa. Değilse her ikiyüzlü tutarsız davranışında yükselişe geçecek eğri, her yalanda, aldatışta, her ne istediğini bilmediği ama yaşamaya ve acıtmaya devam ettiği, yok saydığı zamanda, her güvensiz ve aynı tekdüze terk edişte. Eğrisi yükseldikçe başka bedenlerde arayacak alçalışın anahtarını, eğrinin aynı hataları tekrar etmeyi hiç de affedemediğini bilmeden. Ve soracak kendine ben nerede hata yapıyorum diye. Sonuca odaklıysa ve diğerini suçlamaya devam ederse göremeyecek süreçteki nedenleri. Ve değiştiremeyecek eğrinin ölene kadar sürecek tutarsız seyrini. Bir gün kitabi bilgiden, gösterişten, yavanlıktan vazgeçip hayatla hasbihale başlayacak belki. Gerçekten hatanın nerde olduğunu merak edecek, her şeye rağmen eğriyi neden düşüremediğini. O zaman gerçek hayat alacak onu karşısına ve oturup anlatacak. Baş edilmesi gereken sorumluluk gerektiren sorunları, aşılması gereken merhaleleri, anlamak için kafa yorulması gereken durumları. Yalanın çözüm değil insanın sadece kendine zarar veren kötü bir arkadaş olduğunu. Kaçışlarının kibrinin duyarsızlığının onu hiç de olgunlaştırmadığını fark edecek. Yaralanmayı ancak girmeyi göze aldığı gerçek bir savaşta öğrenebileceğini. Sancılı yaraları iyileştirmeye çalışmanın uzun zaman aldığını. Deneyerek yanılarak, ama her defasında daha az yanılarak. Güvenilir, dayanan başa omuz veren, her şeye rağmen sevmeyi bilen, geliştirici bir sevgili olduğunda.
Ve ancak sığ sulardan kurtulup derinde boğulmayı göze alarak yüzmeye başladığında görecek kenarda havlusunu tutan eğrisinin nasıl da yükselmemek üzere düşüşe geçtiğini.